31 Mart 2008 Pazartesi

MERAKLI ÇOCUK


Çok meraklı olan Kızılderili bir çocuk babasına sormuş:
-Baba, diğer milletlerin ne güzel adları var; Ali, Mehmet, Hans, Tom gibi hepsi kısa kısa isimler. Bizimkiler ise, sanki birer öykü; "Gece Uluyan Çakal", "Gün Doğarken Uçan Kartal" bunlar ne biçim adlar yahu?
Babası demiş ki:
-Bak yavrum, kızılderili adları gerçekten bir öyküdür ve güzeldir. Örneğin, ay dolunay halinde iken, annen yanıma geldi, birlikte olduk; o güzel çocuk küçük kız kardeşin doğunca; "Dolunay" adını verdik.
-Peki baba, abimin adını niye "Çakan Şimşek" koydunuz?
-Bir gün annenle gezerken yağmura tutulduk. Yağmurdan korunmak için annenle birlikte bir mağaraya sığındık. O mağarada gök gürlerken, şimşek çakarken annenle birlikte olduk. Bu sayede o kahraman erkek kardeşin dünyaya geldi. Biz de adını "Çakan Şimşek" koyduk.
Merak eden çocuk yine sormuş:
-Peki baba, ablamın adını niye "Bahar Çiçeği" koydunuz?
Kızılderili baba cevap vermiş:
-İlkbaharda annenle otların arasında koşarken, birlikte olduk ve ablan dünyaya geldi. Bu yüzden adı "Bahar Çiçeği" oldu. Şimdi anladın mı "Patlak Prezervatif"?

DÜNYA İSHAL YARIŞMASI


Avrupa'nın bir başkentinde "Dünya İshal Yarışması" düzenlenmiş. Yarışmanın şartları 4 maddeyle sıralanmış:
1- Bu yarışmaya her ülkeden bir kişi katılabilecektir.
2- Her yarışmacı yarışmaya başlarken 1 adet ishal yapıcı hap içecek.
3- 70 katlı gökdeleni altına yapmadan çıkıp, tekrar aşağıya inen yarışmacı birinci ilan edilecek.
4- Birinci gelen yarışmacı yüz bin dolar ödül alacak.
Yarışma başlamış. Birinci sırada yarışan Fransız, alkışlar arasında bir adet ishal yapıcı hapı içer içmez, ok gibi fırlayarak gökdelene girmiş, ama 20'inci katta altına yaptığı için yarışmadan elenmiş. İkinci sırada yarışan İngiliz alkışlar arasında ishal yapıcı hapı içer içmez, gökdelene girmiş, ama 35'inci katta altına kaçırdığı için yarışmadan elenmiş. Üçüncü sırada yarışan Amerikalı da aynı sebep yüzünden yarışmaya 40'ıncı katta veda etmek zorunda kalmış. Her ülkenin yarışmacısı aynı sebepler yüzünden tek tek elenince, sıra son sırada yarışan Türk yarışmacıya gelmiş. Son sırada yarışan Türk yarışmacı piste çıkınca; seyirciler kahkahalarla gülmeye başlamışlar. Seyircileri kahkahalarla güldüren bu yarışmacı Türkiye'den katılan 48 Kiloluk Maganda Kamil'miş. Maganda Kamil jüriye bir ricada bulunmuş:
-Ben 2 tane ishal yapıcı hap istiyorum!
jüri üyelerinden biri itiraz etmiş:
-Yahu bütün ülke yarışmacıları tek hapla beceremedi!.. Sen nasıl becereceksin?
Maganda Kamil kararlı bir şekilde konuşmuş:
-Siz 2 hap verin, ben beceririm!..
Gözlerini kapatıp iki ishal yapıcı hapı yutan Maganda Kamil, 70 katlı gökdelene ok gibi dalmış. 35'inci katta sıkışınca, orada belenmiş bir bebek gören Maganda Kamil, bebeğin kundağını çözmüş ve büyük abdestini yaptıktan sonra, bebeğin kundağını tekrar bağlayıp yoluna devam etmiş. 70'inci katta tekrar şıkışınca, bir sarhoş gören Maganda Kamil, sarhoşun pantolonunu indirmiş. Büyük abdestini yaptıktan sonra, sarhoşa pantolonunu giydiren Maganda Kamil, yarışmayı tamamlayıp aşağıya inmiş. Gökdelenin 70 katını kontrol eden jüri üyeleri hiçbir şey bulamamışlar. Yarışmanın şampiyonu ilan edilen Maganda Kamil, seyircilerin alkışları arasında yüz bin dolarlık ödülü alarak ortadan kaybolmuş.
Ertesi gün çıkan tüm gazetelerde çok ilginç iki başlık varmış:
Birinci başlık; ÜÇ KİLOLUK BEBEK BEŞ KİLO SIÇTI!..
İkinci başlık: BİR SARHOŞ DONUNA SIÇMADAN PANTOLUNUNA SIÇTI!..

SIR


Doktorun özel muayenehanesine gelen bir kadınla, bir erkek, vizite ücretini peşin ödedikten sonra, muayene olmak istediklerini söylemişler. Doktor sormuş:
-Anlatın bakalım; neyiniz var?
Adam derdini söylemiş:
-Doktor Bey, ben 15 yıllık evliyim, fakat bugüne kadar karımı hiç mutlu edemedim. Sağlıklı bir cinsel ilişkimiz olmuyor.
Kadınla erkeği iyice muayene eden doktor, çekmecesinden çıkardığı bir hapı erkeğe uzatmış:
-Beyefendi, bu hapı yutun ve eşinizle beraber arka odaya gidip, yine deneyin.
Hapı alıp doktorun dediklerini uygulayan adamla kadın, yirmi dakika sonra odadan mutlu bir şekilde dışarı çıkmışlar. Mutluluktan ağzı kulaklarında olan adam demiş ki:
-Teşekkür ederiz Doktor Bey!..
Hastalarının mutlu olmasına çok sevinen doktor, işin sırrını itiraf etmiş:
-Aslında bu bir doktor sırrı, söylenmez, ama yine de ben size bir sır vereyim; aslında sizin hiçbir şeyiniz yok, sorununuz sadece psikolojik. Çünkü size verdiğim hap sadece bir Aspirin'di.
Doktorun bu itirafı üzerine adam da itiraf etmek zorunda kalmış:
-Doktor Bey, ben de size bir sır vereyim mi? Bu kadın benim karım değil. Yatacak yer bulamadığımız için; size gelmek zorunda kaldık!..

TUĞLA


Köylünün biri, yolda gözü şişmiş yaşlı adamı görünce sormuş:
-Veli dayı, gözüne ne oldu?
-Süt sağarken ineğin kuyruğu çarptı.
-Amma yaptın ha! İneğin kuyruğu gözü böylesine morartır mı?
-Kuyruğunu sallamasın diye ucuna tuğla bağlamıştım da!..

NEREDEN BİLSİN


Avcılar kendi aralarında atıp tutuyorlarmış. Avcının biri söz almış:
-Geçenlerde İstanbul'da Belgrad Ormanlarında ava çıkmıştım. Birde ne göreyim? Karşımda 5 metre boyunda bir ayı.
Avcılardan biri itiraz etmiş:
-Hadi be sende!.. İstanbul'da Belgrad Ormanlarında ayı ne arar?
Sözünün kesilmesine sinirlenen avcı demiş ki:
-İyi be kardeşim, Allah'ın ayısı oranın Belgrad Ormanı olduğunu nereden bilsin!..

29 Mart 2008 Cumartesi

kapak

İstanbul’un taşı toprağı altındır diyerek memleketinden kalkıp gelen bir köylü, kuyumcu dükkanının vitrinini hayran hayran inceliyormuş. Kuyumcu köylünün kıyafetinden dolayı birazda aşağılayarak: "Ne bakıyorsun öyle hemşerim?" demiş. "Hiç... Sizin dükkanda ne sattığınızı merak ettim." Adam alay edercesine cevap verir: "Biz eşşek kafası satıyoruz."
Adam: "Allah versin... İşleriniz iyi gidiyora benziyor."
Kuyumcu: "Nereden bildin iyi gittiğini",
Adam: "Baksana, koskoca dükkanda seninkinden başka kalmamış da ondan!"

fıkralar

ANNEM GELİYOR


Akşamüstü yorgun argın işten çıkıp evine gelen Temel'i, karısı Fadime neşeyle karşılamış:
-Müjde kocacığım; yakında bu evde üç kişi olacağız!..
Bu müjde üzerine tüm yorgunluğunu unutan Temel, sevinçle bağırmış:
-Ne mutlu bana!.. Demek ki; baba oluyorum ula!.. Yaşasın!..
Fadime demiş ki:
-Yok canım; annem yarın bize geliyor!..

SİGORTA


Sigortacının biri orduya gitmiş ve askerler içtimada iken başlamış anlatmaya:
-Arkadaşlar!.. Ben size sigorta satmaya geldim. Sigortalı olmayanlar savaşa gittiğinde beynine bir kurşun yerse; ailesi hiç para alamaz. Sigortalı olanlar savaşa gittiğinde yaralansalar dahi; aileleri devletten yüklü miktarlarda para alırlar. Şimdi kimler sigortalı olmak istiyor?
Bu soru karşısında kimseden bir ses çıkmamış. Sigortacı ikinci kez anlatmış, ama yine kimseden bir ses çıkmamış. Sigortacı umutsuz bir şekilde gitmeye hazırlanırken, bir kıdemli Başçavuş çıkagelmiş ve demiş ki:
-Bir de ben anlatayım; ben bunların dilini iyi konuşurum.
-Peki Başçavuşum!
Sigortacının söz vermesi üzerine, Başçavuş başlamış nutuk çekmeye:
-Beyler!.. Şimdi sigortalı olup da beynine kurşun yiyenlere devletin ne kadar para ödeyeceğini duydunuz mu?
Hazırolda bekleyen askerler hep bir ağızdan cevap vermişler:
-Evet!..
Bu cevap üzerine Başçavuş konuşmasına devam etmiş:
-Şimdi bir düşünün bakalım; zarara uğamak istemeyen devlet, bundan sonra ilk çıkacak savaşa sigortalı olanları mı sürer, yoksa sigortalı olmayanları mı sürer?

MOKOKO


Adamım biri Afrika ormanlarında avlanırken yamyamlara yakalanmış. Yamyamlar adamı tuttukları gibi kabile reisinin huzuruna çıkarmışlar. Kabile reisi adama sormuş:
-Ölüm mü, mokoko mu?
Bir an düşünen adam, belki kurtulurum umuduyla cevap vermiş:
-Mokoko!
Kabile reisi kabilesine dönüp seslenmiş:
-Ooo, mokoko!..
O anda tamtamlar çalmaya, yamyamlar bağırarak dans etmeye başlamış. Sonra da kabiledeki bütün yamyamlar adamı sırayla tecavüz ettikten sonra serbest bırakmışlar.
Aynı adam birkaç yıl sonra aynı yerde avlanırken yine yamyamlar tarafından yakalanmaz mı? Yamyamlar adamı tuttukları gibi yine kabile reisinin huzuruna çıkarmışlar. Kabile reisi adama sormuş:
-Ölüm mü, mokoko mu?
"Bu sefer de mokoko dersem; beni yine tecavüz ederler. Onun yerine ölürüm daha iyi anasını satayım!.." diye düşünen adam cevap vermiş:
-Ölüm!
Kabile reisi kabilesine dönüp seslenmiş:
-Ooo, ölene kadar mokoko!..

27 Mart 2008 Perşembe

BEN ÇOCUĞUN TEYZESİYİM


Güzel bir kadın, çok zayıf bir bebeği doktora götürmüş. Bebeği muayene eden doktor demiş ki:
-Bu bebek iyi gıda almıyor.
Güzel kadın sormuş:
-Ne yapmamız gerekiyor Doktor Bey?
Bu soru üzerine kadına dönen doktor rica etmiş:
-Lütfen soyunun hanımefendi.
Soyunan kadının göğüslerini iyice kontrol eden doktor, sorunu çözmenin sevinciyle konuşmuş:
-Düşündüğüm gibiymiş hanımefendi; sizin hiç sütünüz yok.
Güzel kadın şaşkınlıkla söylenmiş:
-Tabi ki olmaz Doktor Bey!.. Ben çocuğun teyzesiyim!..

KARI KAÇMIŞ


Bir ilkbahar sabahı parkta yürüyüş yapan Temel, yerde mekik çeken bir adam görünce, çok şaşırmış. İyice yaklaşan Temel, adamın bir sağına geçip bakmış, bir soluna geçip bakmış, eğilip bir de altına bakmış ve demiş ki:
-Ula hemşerim, kendini boşa yorma; karı kaçmış!..

26 Mart 2008 Çarşamba

KIRBAÇ CEZASI


Biri Galatasaray, biri Fenerbahçe, biri Beşiktaş taraftarı olan üç arkadaş, Arabistan'da yasak olmasına rağmen, bir otelde içki içerken yakalanmışlar. Mahkemeye çıkarılan üç kafadar için idam cezası verilmiş. Bunlar da karara itiraz edince, bu sefer ömür boyu hapis cezası verilmiş. Fakat o gün bayrama denk geldiği için, Prens Hazretleri ömür boyu hapis cezasını kaldırıp, her birine 20 kırbaç cezası vermiş. Üç arkadaşı sempatik bulan Prens Hazretleri, kırbaç cezasını hafifletmek için her birine bir istek hakkı tanımış. Beşiktaşlı hemen söz almış:
-Sırtıma bir yastık bağlayın.
Beşiktaşlı taraftarın sırtına yastık bağlamışlar, ama 10'uncu kıbaçtan sonra yastık parça parça olmuş. Bu durumu korkuyla seyreden Fenerbahçe taraftarı güya uyanıklık yapıp seslenmiş:
-Sıtıma iki yastık bağlayın.
-İki yastık da 15'inci kırbaçtan sonra parça parça olmuş. Sıra Galatasaraylı taraftara gelince, Prens Hazretleri demiş ki:
-Bak Galatasaraylı, ben de Galatasaray taraftarı olduğum için; sana iki istek hakkı tanıyorum.
Bunun üzerine Galatasaraylı söz almış:
-Efendim, o zaman bana 40 kırbaç vurulsun!..
Bu teklif karşışında şaşkına dönen Prens Hazretleri sormuş:
-Peki, ikinci isteğin nedir?
Galatasaray taraftarı pis pis sırıtarak cevap vermiş:
-Fenerbahçeliyle, Beşiktaşlıyı sırtıma bağlayın!..

TUVALET KÂĞIDI


Oldukça geniş bir araziye yayılmış 18 delikli bir kulüpte golf oynayan adam, kaçıncı delikte olduğunu şaşırmış. Az ilerisinde golf oynayan bir kadın görünce, hayranlıkla seyreden adam, ona doğru yürüyerek seslenmiş:
-Affedersiniz hanımefendi, ben de golf oynuyordum, ama kaçıncı delikte olduğumu unuttum.
Kadın demiş ki:
-Ben 7'inci delikte oynuyorum. Siz benden bir delik geride olduğunuza göre; 6'ıncı delikte olmalısınız.
-Teşekkür ederim hanımefendi.
-Bir sey değil.
Oyuna dönen adam, bir süre sonra kaçıncı delikte olduğunu yine şaşırınca, tekrar kadının yanına gelmiş:
-Affedersiniz hanımefendi, kaçıncı delikte olduğumu yine unuttum.
-Beyefendi, ben 14'üncü delikte oynuyorum. Siz benden bir delik geride olduğunuza göre; 13'üncü delikte olmalısınız.
-Teşekkür ederim hanımefendi.
Oyunu bitirince, kulübün barına giden adam, orada golf oynarken karşılaştığı kadını görmüş ve gülümseyerek selam vermiş. Kadının gülümsemesi üzerine, gidip onun yanındaki tabureye oturan adam demiş ki:
-Tekrar teşekkür ederim hanımefendi. Size bir içki ısmarlıyabilir miyim?
-Elbette.
Laf lafı, kapı kapıyı açmış ve güzel bir muhabbet başlamış. Adam sormuş:
-Hanımefendi, ne iş yaparsınız?
-Ben satış şefiyim.
-Aaa, ne tesadüf? Ben de satış şefiyim. Ne satyorsunuz?
-Söylersem gülersiniz.
-Niye güleyim ki?
-Gülmeyeceğinize söz verin.
-Söz veriyorum; gülmeyeceğim.
Kadın kızara bozara demiş ki:
-Ben orkid satıyorum.
Kadının bu cevabı üzerine adam kasıklarını tuta tuta gülmeye başlamış. Hem de ne gülüş? Gülerken oturduğu tabureden düşen adam, tepinerek yerde gülmeye devam etmiş. Kadın öfkeyle söylenmiş:
-Söylemiştim güleceğinizi. Oysa "Gülmeyeceğim" diye söz vermiştiniz!..
Adam gülmeye devam ederek cevap vermiş:
-Yok yok hanımefendi, ben size gülmüyorum.
-Kime gülüyorsunuz?
-Ben kendime gülüyorum hanımefendi. Ben de tuvalet kâğıdı satıyorum. Hâlâ sizden bir delik gerideyim!..

25 Mart 2008 Salı

SAVAŞ HİKÂYESİ


Temel torununa savaş hikâyelerini anlatıyormuş:
-Savaşta düşmanlar etrafımızı sardı... Bizi esir aldılar... Komutanları bize dedi ki; "Şimdi iki seçeneğiniz var: Ya simdi burada ölürsünüz, ya da burada hepinizi yatırıp bir güzel tecavüz ederiz!.."
Dedesinin sözünü kesen torun, merakla sormuş:
-Sonra ne oldu dede?
Temel bir an durup düşünmüş ve cevap vermiş:
-Hepimizi öldürdüler!..

24 Mart 2008 Pazartesi

VIY BABO!..


Güneydoğu Anadolu'nun bir şehrinde yaşayan vatandaşlarımız, sokaklarda başıboş dolaşan köpeklerinden şikâyet ediyorlarmış. Artan şikâyetler üzerine, şehir belediyesi hemen işe koyulmuş ve bütün sokak köpeklerini toplamış. Sokakların başıboş dolaşan köpeklerden kurtulması, vatandaşları öyle sevindirmiş ki; davul, zurna ile halay çekmeye başlamışlar. "Sokak köpeklerinden kurtulduk!" diye bayram eden vatandaşlar, ertesi gün sokak köpeklerinin kulaklarında birer zımba ile sokalarda dolaştığını görünce; şaşkına dönmüşler. Bu durumu yadırgayan vatandaşlarımız, sokak köpeklerinin niye salındığını öğrenmek için Haso'yu görevlendirmişler:
-La Haso, git bak bakalım; belediye köpekleri niye saldı?
-Tamam la babo!..
Haso hemen gitmiş ve bir belediye yetkilisini bulup sormuş:
-La gardaş, bu itleri ne güzel toplamıştınız, niye saldınız?
Hayvan haklarından bahseden belediye yetkilisi demiş ki:
-Merak etmeyin; hepsi aşılandı ve kısırlaştırıldı.
Bu cevap üzerine çok sinirlenen Haso, basmış feryadı:
-Vıy babo!.. Sizin izanınıza sıçam; bizi ısırıyler dedik, tecavüz ediyler mi dedik?

AYNI HALT


Çinlinin biri bir bara girmiş ve orada ünlü film yönetmeni Steven Spielberg'i görmüş. Onun bir hayranı olan Çinli, Spielberg'in yanına koşmuş ve imzalı bir fotoğrafını istemiş. Spielberg de beklenmedik bir sekilde Çinli'ye bir tokat atmış. Tokadı yiyen Çinli şaşkınlıkla sormuş:
-Neden böyle yaptınız?
Spielberg cevap vermiş:
-Siz İkinci Dünya Savaşı'nda bizim Pearl Harbour limanını bombaladınız!..
Bu cevap üzerine iyice afallayan Çinli demiş ki:
-Ama Pearl Harbour limanını bombalayanlar Japonlardı. Ben ise Çinliyim.
Spielberg sinirli sinirli söylenmiş:
-Çinli, Japon, Koreli, Vietnamlı hepsi aynı halt!..
Bunun üzerine Çinli de Spielberg'e bir tokat atmış. Bu defa şaşkına dönen Spielberg sormuş::
-Peki sen beni niye tokatladın?
-Siz de Titanic'i batırdınız!.. Titanik'deki yolcular arasında benim atalarım vardı.
-Manyak mısın yahu? Titanik'i batıran bir Ice berg'di.
-Ha Ice berg, ha Spielberg, ha Carlsberg, hepsi aynı halt!..

23 Mart 2008 Pazar

GARAJ


New York'ta bir bankanın önünde duran son model RollsRoyce otomobilden inen adam, hızlı adımlarla bankaya girmiş ve önüne çıkan ilk görevliye seslenmiş:
-Efendim, bireysel kredi için başvuruda bulunmak istiyorum.
-Hay hay efendim, sizi müşteri temsilcisine götüreyim.
Müşteri temsilcisine gitmişler, adam demiş ki:
-Hanımefendi, çok acele bir iş için Avrupa'ya gitmek zorundayım. Bu nedenle bir hafta vadeli beş bin dolarlık bir krediye ihtiyacım var.
Müsteri temsilcisi, adam hakkında kısa bir araştırma yaptıktan sonra konuşmuş:
-Ticari ve mali sicilinizi inceledik. Bu krediyi almanız için bir engeliniz yok. Fakat bir konuyu belirtmeliyiz. Bizim bankamızla daha önce hic çalışmamışsınız. Banka olarak sizi resmen tanımıyoruz. Bu nedenle, söz konusu krediyi verebilmemiz icin karşılığında sizden bir teminat almak zorundayiz efendim.
Adam cebinden RollsRoyce'un anahtarını çıkarmış ve bankanın müşteri temsilcisi hanımefendiye uzatmış:
-Çok acelem var hanımefendi, uçağa yetişmem lazım. Kapıdaki RollsRoyce'umu teminat olarak alabilirsiniz.
Kredi işlemleri cok hızlı bir biçimde tamamlanmış. Banka görevlileri Rolls Royce otomobili bankanın garajına cekmişler, adama da beş bin dolar krediyi hemen vermişler. Kişisel merakını gidermek için bir hafta boyunca özel bir arastırma yapan bayan müsteri temsilcisi, bankalarının bu yeni müşterisinin cok büyük bir işadamı ve cok büyük bir servet sahibi oldugunu öğrenmiş.
Bir hafta sonra yeniden gelen adam, borcunun anaparası beş bin dolarla, bir haftalık faizi dokuz bucuk doları ödemiş. Bankanın teminat olarak el koyduğu arabanın anahtarını adama iade eden bayan müşteri temsilcisi, bir türlü yenemediği merakının dürtüsüyle sormuş:
-Sizin, cok büyük bir işadamı ve cok büyük bir servetin sahibi oldugunuzu öğrendim. Yalnızca kişisel merakımdan soruyorum. Lütfen söyler misiniz; sizin icin çok küçük bir miktar olan beş bin dolarlık krediye neden ihtiyaç duydunuz?
Adam hafifce gülümseyerek cevap vermiş:
-Siz de bana lütfen söyler misiniz; böyle lüks bir otomobili, New York'ta hangi kapalı garaja, bir hafta boyunca dokuzbucuk dolara bırakabilirsiniz?

21 Mart 2008 Cuma

GÖSTERİN


Bir Avrupa kentinde, Uluslararası Din Adamları toplantısı yapılıyormuş. Bu toplantıda bir Katolik papaz, bir Müslüman imam ve bir Yahudi haham dost olmuslar. Öğle yemeği molasında sandviçlerini alıp, birlikte kaldıkları otelin yakınındaki bir parkta bulunan göl kıyısına gitmişler. Üç din adamı buldukları bir kayıkla gölde dolaşmaya ve sandviçlerini yemeye baslamışlar. Gölün ortasına geldikleri sırada haham özür dileyerek demiş ki:
-Çok affedersiniz, Tel Aviv'e acele bir telefon etmem gerek, hemen dönerim!
Haham sözünü bitirir bitirmez, eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele gitmis. Gerçekten de kısa bir süre sonra otelden çıkan haham, gölün üstünde zıplıya zıplıya yürüyerek gelmiş ve kayığa binmiş. Bizim imam bu ise çok şaşırmış ve kendi kendine demiş ki:
-Allah Allah, adamdaki iman gücüne bak yahu!..
Bir süre sonra papaz izin istemiş:
-Çok affedersiniz, ilacımı otelde unutmuşum, hemen alıp dönerim!
Papaz da sözünü bitirir bitirmez, eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele girmiş. Birkaç dakika sonra otelden çıkan papaz, gölün üstünde zıplıya zıplıya gelip tekrar kayığa binmiş. Olan bitene bizim imam çok duygulanmış ve kendi kendine demiş ki:
-Mutlaka benim de yapmam gerek, yoksa Müslümanlığa gölge düşürürüm!
Biraz düşünen imam, kendine göre bir bahane bulmuş ve haham ile papazdan izin istemiş:
-Çok affedersiniz, tespihimi otelde unutmuşum, gidip alayım bari!
Sözünü bitirir bitirmez, uzun bir besmele çektikten sonra kendini göle atan imam, suda çırpınmaya başlamış. Papaz ile haham boğulmak üzere olan imamı kayığa çekerek kurtarmışlar. İmam bu işe çok şaşırmış ve kendi kendine demiş ki:
-Yüce Allah'ım, bu kefereleri suyun üstünde yürüttün, beni dibe batırdın, olmaz böyle sey!.. Yüzümü ak çıkar ya Rabbim!..
İmam duasını bitirir bitirmez, uzun bir besmele çekmiş ve kendini yine göle atmış. Papaz ile haham, boğulmak üzere olan imamı tekrar kayığa çekip kurtarmışlar. Haham papaza demiş ki:
-Peder bey, lütfen imam efendiye taşların yerini gösterin, yoksa adamcağız kendini helâk edecek!..

13 Mart 2008 Perşembe

AŞK ELBİSESİ


Temel ile Fadime, kızları Emine'yi evlendirmişler. Düğünden sonra bir hafta geçmiş, ama yeni evlilerden hâlâ bir haber yokmuş. Bu durumu merak eden Fadime, kocası Temel'e demiş ki:
-Ula Temel, ha bunların sesi soluğu çıkmıyor. Ben bugün gidip bunları bir dolanayım bari.
-Tamam Fadime, git bak bakalım ne yapıyorlar?
Oflaya puflaya yola çıkan Fadime, yeni evlilerin kapısını çalmış. Çırılçıplak vaziyette kapıyı açan Kızı Emine seslenmiş:
-Buyur anne.
Kızını çırılçıplak görünce şaşkına dönen Fadime, o hırsla sormuş:
-Uyyy!.. Ha bu nedir kızım? Ayıptır da!..
Emine gülümseyerek cevap vermiş:
-Aaa, ne kadar geri kafalısın be anne!.. Bu ask elbisesi ask!..
-Tövbe estağfurullah!..
Fadime tam içeri gircekmiş ki, karşıdan çırılçıplak gelen damadı seslenmiş:
-Ooo anne hoş geldin?
Fadime utanarak sormuş:
-Ula uşağım, bu ne rezillik?
Damat gülümseyerek cevap vermiş:
-Aaa, ne kadar geri kafalısın anne!.. Bu ask elbisesi aşk!..
Çaresiz kalan Fadime bir kosuda evde almış soluğu ve kendini sorgulamaya başlamış:
-Ula, ben gerçekten geri kafalı mıyım acaba?
Uzun uzun düşündükten sonra, üstünde başında ne varsa soyunup dökünen Fadime, evde çırılçıplak dolaşmaya başlamış. Akşamüstü kapı çalınmış. Fadime pencereden bakmış ki; gelen kocası Temel. Saçını başını düzelten Fadime, çırılçıplak vaziyette kapıyı açarak seslenmiş:
-Buyur Temel'im.
Karısı Fadime'yi çırılçıplak görünce, gözleri yerinden fırlayan Temel, şaşkınlıkla sormuş:
-Ula ne hal? Kafayı mı yedin da?
Fadime gülümseyerek cevap vermiş:
-Ula kocacığım, ne kadar geri kafalısın!.. Bu aşk elbisesidir da!..
Fadime'nin çırılçıplak halini biraz seyreden Temel, dert yanmış:
-Ula Fadime, biraz ütüleseydin bari!..

BİR SİLGİNİZ VAR MIYDI?


Adamın biri vapura binmiş ve bulmaca çözen bir bayanın karşısına oturmuş. Bulmaca çözerken bir soruya takılan kadın, adama sormuş:
-Pardon beyefendi, bulmacama yardım edebilir misiniz?
-Evet hanımefendi, buyurun, sorun.
-Kadınların çok hoşlandığı ve kullandığı bir şey; 5 harfli son 4 harfi ARAK?
Adamın aklına kötü şeyler gelmiş, ama bir kurnazlık yaparak cevap vermiş:
-TARAK!..
-Aaa, evet doğru!.. Bir silginiz var mıydı?

GENÇ HOROZ


Yaşlı horoz, kümese yeni gelen çalımlı, sırım gibi ve hemen icraata başlayan genç horozun yanına yaklaşmış:
-Hoşgeldin.
-Hoşbulduk.
-Biliyorum, benim günlerim artık sayılı. Genç ve kuvvetli biri varken; sahibimiz beni yaşatmaz. Senden, ölmeden önce son bir istekte bulunabilir miyim?
Yeni icraatı bitirmiş genç horoz, karşışında ezilip büzülen yaşlı horoza acıma ve küçümsemeyle bakmış:
-Neymiş o isteğin bakalım koca horoz?
Yaşlı horoz kümesin dip taraflarındaki tavuklardan birini göstererek, ağlamaklı bir ses tonuyla demiş ki:
-Şu benim en çok sevdiğim tavuk. İzin ver de onunla son bir kez olayım.
-Hayır, olmaz.
-O zaman bana son defa bir şans ver.
-Ne istiyorsun kart horoz?
-Kümesin dışına çıkıp, şu karşıdaki ağaca kadar yarışalım. Kim kazanırsa tavuk onun olsun. Ama ben senden iki adım önde başlıyayım. Zira ben yaşlıyım.
Genç horoz bu teklifi kabul etmiş ve kümesten önce yaşlı horoz, ardından da genç horoz fırlamış. Birden "Güüümmm!.." diye bir silah sesi duyulmuş. Genç horoz kanlar içinde can verirken, silahı ateşleyen mal sahibi yanındaki arkadaşına dert yanmış:
-Ulan bu horoz da oğlancı çıktı be!..

12 Mart 2008 Çarşamba

DİLEK


Bir adamla karısı evliliklerinin 25'inci yılını kutlarken, bir anda ortaya çıkan Evlilik Perisi demiş ki:
-Sizler 25 yıl evli kaldığınız için ödülü hak ettiniz. Her ikinizin de birer dileğini yerine getireceğim. Haydi bakalım dileklerinizi söyleyin.
Kocası daha ağzını açmadan kadın atılmış:
-Biz evliliğimiz boyunca hep fakir yaşadık ve çok sıkıntı çektik. Ne olur bizi zengin yap!..
Elindeki sihirli sopayı sallar sallamaz, evin içindeki her yeri parayla dolduran Evlili Perisi, erkeğe sormuş:
-Ya senin dileğin?
Adam, uzun uzun karısına baktıktan sonra dileğini söylemiş:
-Kendimden 30 yaş küçük bir kadınla evli olmak istiyorum!..
Evlilik Perisi elindeki sopayı tekrar sallamış. Dileği yerine gelen adam artık 70 yaşındaymış!..

KULAKLARIN OLSAYDI


Adamın biri, korkunç bir kazada kulaklarının ikisini birden kaybetmiş. Bu alışılmadık durum, onu çok hassas ve alıngan bir kişi yapmış. Kaza sonucu sigorta şirketinden aldığı rekor tazminat, acısını epey hafifletmiş ve ona her zaman hayalini kurduğu işi kurma olanağı vermiş. Gitmiş, gelişmekte olan küçük bir bilgisayar şirketini satın almış. Ancak, hiç yöneticilik deneyimi olmadığını görmüş ve birini işe almaya karar vermiş. Üç aday seçmiş ve her biriyle tek tek görüşmeye başlamış. İlk aday gayet iyiymiş ve adam onu sevmeye başlamış. Derken adaya sormuş:
-Bende alışılmadık birşey görüyor musun?
Adam yanıtlamış:
-Eğer onu kastediyorsanız, kulaklarınız yok.
Adam çok üzülmüş ve ilk adayı derhal odadan kovmuş. İkinci aday, birinciden de iyiymiş. Konuşmanın devamında adam aynı soruyu ona da sormuş:
-Bende alışılmadık bir durum görüyor musun?
-Evet, kulaklarınız yok!
Adam üzgün ve kızgın, onu da dışarı atmış. Derken sıra üçüncü adaya gelmiş. Üçüncü aday da bizim Temel'miş ve hepsinden iyiymiş. Temel, bütün sorulara mükemmel yanıtlar verince, adam heyacanla sormuş:
-Bende, alışılmadık bir durum görüyor musun?'
-Evet, kontakt lens kullanıyorsunuz.
Adam iyice heyecanlanmıştır:
-Çok iyi! Bu, senin zeki biri olduğunu gösterir. Nasıl anladın?
-Ula çok basit, kulakların olsaydı gözlük takardın da!..

BUNLARDAN ÇOK VAR


Anadolu'dan İstanbul'a gelip yerleşen biri, omuzundaki papağanıyla bir eczaneye girmiş ve anlaşılmaz bir Türkçe ile konuşmuş:
-Hamşarim, bi ilaç alacam!..
Eczacı şaşkınla sormuş:
-Ne?
Adamın omuzundaki papağan devreye girmiş:
-"Bir ilaç alacağım" diyor!..
Eczacı daha da şaşkın. ilacın adını sormuş:
Adam demiş ki:
-Stoprancksmkkk!..
Adamın sözünden bir şey anlamayan eczacı, soran gözlerle pağapağana bakmış. Papağan tercüme etmiş:
-İshal kesici Stroptamagma istiyor!..
İlacı verip parasını almış, Müşterisi omuzunda papağanla dükkandan çıkarken, eczacı dayanamayıp sormuş:
-Hemşerim nereden buldun bunu?
Adam kapıyı aralarken, omuzundaki papağan cevap vermiş:
-Bunlardan İstanbul'da çok var!..

ÖNCEKİ HALİM


Uzun bir sevişmeden sonra yatağa uzanan geç adam, cebinden bir sigara çıkarmış ve ateş aramaya başlamış. Sigarasını yakacak ateş bulamayan genç adam, yanında yatan genç kadına sormuş:
-Ateşin var mı?
-Üst çekmecede kibrit var.
Genç adam çekmeceyi açmış, kibriti bulmuş, ama kibrit kutusunun yanında başka bir adama ait çerçeveli bir fotoğraf görünce, yine sormuş:
-Kim bu, kocan mı?
Genç kadın kıkırdıyarak cevap vermiş:
-Hayır aptal.
-Erkek arkadaşın mı?
Genç kadın sinirlenmiş:
-Hiç de değil.
-Kim o zaman?
Genç kadın usulca cevap vermiş:
-O benim ameliyat olmadan önceki halim!..

HEPİMİZ KARDEŞİZ


Lenin ölmüş ve Tanrı onu cehenneme koymuş. Ama bu Lenin bu, hiç durur mu? Cehennemdeki insanları örgütlemeye başlamış ve diyormuş ki:
-Bakın, biz burada yanıyoruz ve acı çekiyoruz. Ya öbürleri? Cennette rahat ve bolluk içinde yaşıyorlar. Olmaz böyle şey!..
Lenin'in kışkırtmasıyla cehennemdeki insanlar ayaklanmaya başlamış. Melekler Tanrı'ya gidip haber vermişler:
-Lenin cehennemi karıştırdı, insanlar ayaklandı!..
Bunun üzerine Tanrı demiş ki:
-O zaman olu alın ve cennete koyun.
Cennete konulan Lenin orada da rahat durmamış ve başlamış konuşmaya:
-Bakın, biz burada bolluk içinde yaşarken, cehennemdeki yoldaşlarımız acı çekiyor, yanıyor, buna izin vermeyelim!..
Lenin böyle nutuklar çekip, cenneti de karıştırmış. Melekler hemen koşup Tanrı'nın huzuruna çıkmışlar:
-Ey yüce Tanrı'mız, Lenin orayı da karıştırdı. İnsanlar cennette de ayaklandılar, ne yapalım?
Tanrı gürlemiş:
-Getirin bakayım şu Lenin'i karşıma!..
Melekler hemen gidip Lenin'i getirmişler. Lenin girmiş Tanrı'nın odasına, kapılar kapanmış. Aradan bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, Lenin çıkmamış odadan. Melekler iyice merak etmeye başlamışlar. Saatler sonra kapı açılmış; Lenin içerden çıkmış. Merak içinde kalan melekler hemen içeri girip sormuşlar:
-Tanrım, ne oldu bu kadar ne konuştunuz?
Tanrı demiş ki:
-Ssst! Tanrı yok, hepimiz kardeşiz!..

KİMLİK


Bir çiftlik evine davet edilen Kenan Evren, Orhan Gencebay ve Tayyip Erdoğan aynı anda kapıya gelmişler. Güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için, gelenlerin kimliklerini araştıran kapıdaki bekçi, önce Orhan Gencebay'a sormuş:
-Kimliğinizi görebilir miyim efendim?
Orhan Gencebay elindeki sazı göstermiş:
-Benim kimlik göstermeme gerek yok delikanlı. Bak, sazım elimde. Sazım benim kimliğimdir.
Bekçi hemen toparlanmış:
-Sizi tanıdım efendim; ünlü bir sanatçısınız. Geçebilirsiniz.
Orhan Gencebay içeri girmiş. Kapıdaki bekçi, sırada bekleyen Kenan Evren'e dönmüş:
-Kimliğinizi görebilir miyim efendim?
Kenan Evren, elindeki boya fırçasını göstermiş:
-Sevgili hemşerim, ben Marmaris'te resim yapıyorum. Beni herkes tanır.
Bekçi hemen hazırola geçmiş:
-Sizi tanıdım efendim; ünlü bir ressamsınız. Geçebilirsiniz.
Kenan Evren içeri girmiş. Kapıdaki bekçi bu sefer Recep Tayyip Erdoğan'la göz göze gelmiş:
-Kimliğinizi görebilir miyim efendim?
Bekçiye ters ters bakan Recep Tayyip Erdoğan, öfkeyle bağırmış:
-Ne kimliği? Artistlik yapma lan!..
Bekçi hemen hazırola geçmiş:
-Tamam Başbakanım, kimlik göstermenize gerek yok; bu beyanınız yeterli!..

BOYNUZLAR


Temel ile Fadime hayvanat bahçesinde dolaşıyorlarmış. Aslan kafesinin önüne geldiklerinde kafesin boş olduğunu ve aslan bakıcısını içeriyi temizlediğini görünce sormuşlar:
-Aslanlar nerede?
Bakıcı cevap vermiş:
-Şimdi aslanların çiftleşme zamanı, 5 saatten önce çıkmazlar.
Bu cevap üzerine Fadime Temel'i dürterek sitem etmiş:
-Duydun mu Temel?
-Temel yüzünü buruşturmuş:
-Duydum Fadime!..
Biraz sonra kaplanların bulunduğu kafesin önüne gelmişler, ama kaplanları göremeyince, orada temizlik yapan bakıcıya sormuşlar:
-Kaplanlar nerede?
Kaplanların bakıcısı cevap vermiş:
-Şimdi kaplanların çiftleşme zamanı, 4 saatten önce çıkmazlar.
Bu cevap üzerine Fadime yine Temel'i dürterek sormuş:
-Duydun mu Temel?
Temel iyice bozularak cevap vermiş:
-Duydum, duydum!..
Gorillerin kafesi önüne gelmişler, ama gorilleri göremeyince, orayı temizleyen bakıcıya sormuşlar:
-Goriller nerede?
Bakıcı izah etmiş:
-Efendim, şimdi gorillerin çiftleşme zamanı 3 saatten önce dışarı çıkmazlar.
Fadime manalı manalı bakarak yine Temel'i dürtmüş:
-Duydun mu Temel?
-Duydum, duydum!..
Biraz sonra geyiklerin bulunduğu kafesin önüne gelmişler, ama geyikler ortada yokmuş. Geyiklerin kafesini temizleyen bakıcıya sormuşlar:
-Geyikler nerede?
Geyiklerin bakıcısı cevap vermiş:
-Şimdi onların çiftleşme zamanı, ama bekleyin; bir iki dakikaya kadar çıkarlar.
Bunun üzerine Temel, Fadime'ye dönerek gururla sormuş:
-Duydun mu Fadime?
Fadime anında cevabı yapıştırmış:
-Duydum, duydum, ama sen de geyiklerin kafasındaki boynuzları gördün mü?

DİŞLERİMİ TAKMAYA GİDİYORUM!..


Yaşlı karı koca yataklarına girmişler. Adam tam uyumak üzereyken, eski günleri özleyen kadın, aniden bastıran bir romantik dalganın tesiriyle kocasıyla sohbet etmek istemiş. Dudaklarındaki hülyalı bir gülümsemeyle kocasına bakan kadın demiş ki:
-Bana kur yapacağın zaman; elimi tutardın.
Adam uykulu bir halde uzattığı eliyle, karısının elini tutmuş. Aradan birkaç dakika geçmiş, kadın konuşmaya devam etmiş:
-Sonra beni öperdin...
Uykusu ile hanımı arasında bocalayan adam, karısının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra, başını yastığa koymuş. Adam tam uyuyacakmış ki, karısının seksi sesini duymuş:
-Beni öptükten sonra, boynumdan hafifçe ısırırdın.
Karısının bu sözü üzerine yataktan kalkan adam, terliklerini giymiş, tam gitmek üzereyken karısı sormuş:
-Nereye gidiyorsun?
Adam cevap vermiş:
-Dişlerimi takmaya gidiyorum!..

3 Mart 2008 Pazartesi

ORTADAKİ BENİM


Bir fotoğrafçı çağıran Temel, ahıra girerek iki ineğin arasında poz vermiş. Çektirdiği fotoğrafı askerdeki oğlu İdris'e yollayan Temel, fotoğraftaki kendi görüntüsünün altına çarpı işareti koyarak, büyük harflerle bir not yazmış. Temel, yazdığı notta şöyle diyormuş:
-ORTADAKİ BENİM!..